"... happiness isn't happiness without a violin-playing goat."
tümcesinden bahşetmiş ve anlatılmak istenenler konusunda akla ilk gelen bir kaç seçeneği tercihinize sunmuştum. Seçenekleri çoğaltmanın mümkün olduğu gerçeğini bir kenara bırakarak; elimizdekileri,- "mutluluğun bir keçinin keman çalması kadar imkansızlığı" : The Guardian'da yayınlanan söyleşisinde, psikanalist Adam Philips'in de belirttiği üzere, acıların, eksikliklerin, yaşanmışlıkların ve tükenmişliklerin hayatımızda her zaman var olduğunun / olacağının acı gerçekliği ve çelişkisiyle, mutluluğu istemenin sadece "imkansız hayallerin kovalanması" olacağı,
- "mutluluk için imkansızı dahi başarabilen birisinin gereksinimi" : Don't Forget The Pepper Spray'de Erin Annie'nin beklentilerini özetlediği gibi, tüm yaşananlara rağmen, mutluluğun, ihtiyaç duyulan tüm heyecanı ve desteği her durumda karşılayabilecek birisiyle mümkün olacağı,
- "mutluluk için özel bir şeyin gerekmediği" : yine Notting Hill'de, Spike'ın dilini tutaması sebebiyle, evin önünde biriken paparazilerden dolayı ortalığı kasıp kavuran Anna'yı sakinleştirebilmek amacıyla; William'ın felç olan arkadaşından ve Sudan'daki açlıktan bahsettiği gibi, mutluluğun sadece sahip olunanlarla dahi yakalanabileceği,
- "mutluluk için hayallerin ne kadar gerçekci olduğu" : hemen hemen her kitapçıda bulunan kişisel gelişim veya motivasyon kitaplarında anlatıldığı gibi, mutluluğun ancak ulaşılabilir hedefler konmasıyla elde edilebileceği,
Hangi tercihi yaparsak yapalım, üzerine tercih yapmaya çabaladığımız mutluluğun, gerçekten kendimiz için ne demek olduğunu, hayatımızın hedefi mi yoksa bir yan ürünü mü olduğunu bilmemiz, yani herşeyden önce en yalın kişisel aksiyomlarımızı betimlemiş olmamız gerekmiyor mu?
Immanuel Kant, Groundwork of the Metaphysics of Morals adlı kitabında,
"The concept of happiness is such an indeterminate concept that, although every human being wishes to attain this, he could still never say determinately and consistently with himself what he really wishes and wills."
ifadelerini kullanır. Buna rağmen, Kant'ın inandığı kuramın aksiyomlarının tutarlılıkla uygulanması sürecini, aynı zamanda, mutluluğa giden bir yol olarak göremez miyiz?Cevaplar bulabilme adına başladığım bu yazının, karmakarışık yeni sorgulamalar dışında ne getirdiğinden emin olamasam da, şurda sorduğum "Yaraların kalbimizde mi yoksa beynimizde mi oluştuğu" sorusuna aslında cevap vermiş olmuyor muyum?...
No comments:
Post a Comment